Page 15 - Söz İile Dergisi Sayı 3
P. 15
Cem Karaca’nın “Tamirci Çırağı” şarkısının sözleri aşk’ın cinsiyetlere verdiği hakkı, erkeğin roman okuya-
rak gereksiz hayallere kapılması yoluyla tekrarlar. Karaca, kendisiyle yapılan bir görüşmede bu şarkının
Yeşilçam filmlerindeki tipik bir hikâyeye temas ettiğini ve doğal olarak çok sevildiğine temas eder: “O dö-
nem benim bir deniz motorum vardı. Motorun sürekli orası bozuluyor, burası bozuluyor. Şarkıda babacan
bir usta vardır. Çırağının sırtına vurur falan filan… Öyle babacan ustadır ama arada ‘Oğlum 15’i 16’yı ge-
tir bakalım’ diye bağırır. Benim bu şarkıyı yaptığım yıllar 73- 74 yılları. Öyle bir serüvenin sonunda, orada
aşırı horlanan, paylanan bir tamirci çırağı tanıdım. Motorun bir parçasını götürdüğüm ya da bir parçasını
değiştirmeye götürdüğüm dükkânlardan birinde. Ondan sonra hikâyeyi kurguladım. Esasında fakir çocuk
zengin kız öyküsü vardır ya Yeşilçam’daki. ‘Hanımefendinin şoförü’ gibi. İşte bu, hikâyenin sinemaya çe-
kilmiş değil de şarkıya dönüştürülmüş bir halidir. Ama kendi içinde bir ilk olduğu için çok ilgi çekti. Nereye
gitsem, nerede konser versem insanlar ısrarla ‘Tamirci Çırağı’nı söylememi istiyorlar.”
“Tamirci Çırağı”, adından anlaşılacağı üzere “horlanan ve elinin emeğinden başka geçim yolu olmayan”
bir gencin duygularının merkeze alındığı bir şarkıdır. Bu koşullar, şarkının ilk dörtlüğünde çırağın elleri
dikkate alınarak verilirken ilk çatışma yine bu yolla metinde kurulur:
“Gönlüme bir ateş düştü yanar ha yanar yanar
Ümit gönlümün ekmeği umar ha umar umar
Elleri ak yumuk yumuk, ojeli tırnakları
Nerelere gizlesin şu avucum nasırları”
Motor yağlarına bulanmış tulumuyla arabaların altında tamir yapmak bir gencin aşk hayali kurmasına
elbette mani olamaz. Tamirci çırağı da lüks arabanın sahibine ilk görüşte vurulur:
“Otomobili tamire geldi dün bizim tamirhaneye
Görür görmez vurularak başladım ben sevmeye
Ayağında uzun etek, dalga dalga saçları
Ustam seslendi uzaktan oğlum al takımları”
Ustanın merhametli sesiyle kendisine bir türlü gelemeyen çırak, kendisini hayal kurmaya düşüren imkânsız
gönül macerasına gönüllü düşer. Ve hayallerini besleyecek sahneleri okuduğu romanlardan toplamaya
başlar:
“Bir romanda okumuştum buna benzer bir şeyi
Cildi parlak kâğıt kaplı, pahalı bir kitaptı
Ne olmuş nasıl olmuşsa âşık olmuştu genç kız
Yine böyle bir durumda tamirci çırağına
Ustama dedim ki bugün giymeyim tulumları
Arkası puslu aynamda taradım saçlarımı
Gelecekti bugün geri arabayı almaya
O romandaki hayali belki gerçek yapmaya”
Çırağının düştüğü durumu keşfeden usta, o gün onun tulumunu giymemesine izin verir. Aşk için yaşadığı
zaafı ayıplamaz ve sabırla bilinen sona gelmesini bekler:
“Arabanın kapısını açtım, açtım girsin içeri
Kalktı hilal kaşları, sordu kim bu serseri
Çekti gitti arabayla egzozuna boğuldum
Gözümde tomurcuk yaşlar ağır ağır doğruldum”
Çırağının kendi gerçeğiyle yüzleşmesinin yarattığı çaresizliğe karşın ustası gelir ve sırtına vururken “unut
dedi o romanları” sözcükleriyle durumu yorumlar. Bu hadiseden sonra çırak, normal hayatına döner.
Şarkıda görüldüğü üzere roman okumak, erkeği de hayallere sevk etmekte fakat onun bu durumda ayıp-
lanmaması ve hatta araba sahibi kadını rahatsız etmesi olarak görülebilecek davranışına izin verilmesi,
sanatın doğruyu anlatma vazifesi olmadığını gösterir. Okuma eyleminin edebiyatta cinsiyetler çerçevesin-
de oluşturduğu engeller veya haklar bugün için daha görünür bir durumdadır. Hayallere kapılmanın bir
tuzağı olarak şiirin değil de roman türünün görülmesi bugün hâlâ geçerli midir, diye sorulacak olursa bu
titizlenmenin sanal ortama aktarıldığı ileri sürülebilir. Aileler, çocuklarının okudukları kitaplardan ziyade
kendi başına iken seyrettiklerini daha çok merak ediyorlar.